Uşak yöresi tarihin bilinen dönemlerinden beri bir yerleşim bölgesidir. Kentin bilinen en eski adı Temenothytia’dır. Kent bu adı Heraklilerden Aristomakhos’un oğlu Temenos’tan almıştır. Temenos, Roma İmparatorluğu dönemi sikkeleri üstündeki Temenos Oikistes (Kurucu Temenos) ya da Ktistes yazıtları ve Temenos tasvirleriyle bilinmektedir. Temenothyria, Flavuslardan sonra Flaviopolis adını almıştır.
Uşak yöresi tarihin bilinen dönemlerinden beri bir yerleşim bölgesidir. Kentin bilinen en eski adı Temenothytia’dır. Kent bu adı Heraklilerden Aristomakhos’un oğlu Temenos’tan almıştır. Temenos, Roma İmparatorluğu dönemi sikkeleri üstündeki Temenos Oikistes (Kurucu Temenos) ya da Ktistes yazıtları ve Temenos tasvirleriyle bilinmektedir. Temenothyria, Flavuslardan sonra Flaviopolis adını almıştır. Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle bronz çağında yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir. MÖ 2000’de Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin 1000’de ise Friglerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi bu kültürlerden ziyade İon Kültürünün etkisi altında kalmıştır. MÖ 7. Yüzyılda Kral Gyges’in Lidya İmparatorluğunu ele geçirmesi ile topraklarının büyük kısmı Lidya’da kalan Uşak. MÖ 620’de tamamen Lidya’nın egemenliğine girmiştir. Dünyada ilk kez parayı basan ve kullanan, döneminin en zengin krallığı olan Lidya’nın hâkimiyeti MÖ 546 yılına kadar devam etmektedir.
Bu süre içerisinde Efes’ten başlayan Kral Yolu yapılmış ve yol Gediz (Hermos) nehrini takip ederek Uşak ili sınırları içerisinde Güre köyü, Uşak-Keromon-Agora kentlerine uğrayarak devam etmiştir. MÖ. 546’da Lidya’nın son kralı Kroisos ile Pers Kralı Kyros arasındaki savaşta Lidya’nın tarihten silinmesi sonucu bölge İran’dan gelen Perslerin hakimiyetine girmiştir. Pers egemenliği MÖ 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Makedonyalı Büyük İskender'in Anadolu seferi sonucu bölge tüm Anadolu gibi Büyük İskender'in hakimiyetine girmiş, İskender'in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender'in generallerinden Antigon’ un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama krallığına bağlanan Uşak ve çevresi MÖ. 189 yılında Roma Konsülü Montius’un himayesine, başka bir ifadeyle Roma hakimiyetine geçmiş, Kavimler Göçü’nden sonra Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS 12. 12, Yüzyıla kadar Bizans hakimiyetinde kalmıştır. 1071’den sonra yöre, zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon (Kumdanlı) Savaşı sonucunda Selçuklulara geçmiştir.
Uşak ismi bölgede Türk-İslam egemenliği tesis edildikten sonra dillere yerleşmeye başlamıştır. İl merkezi Uşak'ın eski adı Uşşak'tır. Uşşak kelimesi Arabî kökenlidir ve Aşıklar Diyarı anlamına gelmektedir. Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde bu adı Aşıklar Diyarı olarak yorumlamıştır. Yine bu eserin dışında Katip Çelebi'nin yazdığı Cihannüma adlı eserde de şehirden söz edilmektedir. 17. Yüzyılda yaşayan Katip Çelebi’nin (1605-1658) "Cihannüma" adlı eserinde; "Uşak, Kütahya’dan doğuya bir merhale Murat Dağı yakınında, bir dere içinde kaleli bir kasaba, 150 adet köyü bulunan mamur bir kazadır. Kasabası geniş bir ovanın doğusuna düşüp köyleri o ovada bulunmaktadır. Seccade ve halısı meşhurdur." diye bahsedilmektedir. Cihannüma’dan daha sonraki yıllarda yazılan Evliya Çelebi’nin "Seyahatname" adlı eserinde verilen bilgiler kesin olmamakla birlikle Katip Çelebi’nin anlattıklarını teyit eder niteliktedir. Seyahatname’ye göre Uşak; Kütahya Sancağı dahilinde bulunan bir kaza olup, Gevher Sultan ‘Has’sıdır. Şehir, doğuda Banaz, kıble tarafında Honaz, güneyde Komar, batıda Kule, kuzeyde Gediz olmak üzere beş kapısı olan bir kale ile çevrilidir. Eserde kalenin özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.
Buna göre; kalenin müstahkem olmadığı, beş arşın yükseklikte , şeklinin kare olduğu, Buğday Pazarı kapısında hendek bulunduğu ve 1598 tarihinde Uşak halkının Celali İsyanlarından dolayı bu kaleyi tuğla ve taşlarla tamir ettikleri anlatılmaktadır. Uşak, Osmanlı yönetimi altında 17. ve 18. yüzyıllarda münferit olaylar hariç uzun süre barış içinde yaşamıştır. 19. yüzyılda siyasa! açıdan sakin bir dönem geçiren Uşak canlı bir ticaret şehri haline gelmiştir. Özellikle halı ve kilimleri İzmir yoluyla İngiltere ve Fransa’ya kadar ulaşmıştır. Alaşehir-Afyon Demiryolunun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir Metropolü ile Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış ve ticari hayat daha da canlanmıştır. 19.yüzyılın ikinci yarısındaki Uşak hakkında "La Turquie d’Asie" adlı eserinde bilgi veren Vital Cuinet, evlerin büyük çoğunluğunun pişmemiş tuğladan yapıldığını, 1890 da ise hem daha sağlam hem de daha zarif olan ahşap evlerin tercih edildiğini belirtmektedir. İzmir’in işgalinden sonra Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri; 25 Mayıs'ta Manisa'yı, 29 Mayıs’ta ise Turgutlu’yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir’de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak’ta da kıpırdanmalar başladı.
İzmir’in işgali sırasında 17. Kolordudan ayrılarak Uşak’a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey, ve Sökeli Hilmi Bey burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş’in 1 Haziranda istilaya uğraması üzerine Uşak’a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey’in Teşkilatı Mahsusa ile bir irtibatı vardı. Sururi Bey’in etkisiyle bu cemiyetin adı "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" şeklinde değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantısı sağlandı. Kuvayı Milliyeye karşı olan kaymakam ve belediye reisinin bütün baskılarına rağmen Uşak’ta milli hareket sindirilemedi. Gizli cemiyetin çalışmaları neticesinde Salihli Cephesinden ayrılan bir bölük Eşme’den takviye alarak 17 Temmuz 1919 günü Uşak’a girdi ve şehre hakim oldu. Ardından Gediz ve Simav’da Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Kuvayı Milliyecilerin Uşak’ta hakimiyeti ele geçirmesi, İstanbul ve İşgal kuvvetlerine "Kuvayı Milliyeciler Hristiyan nüfusa saldırdı" şeklinde aksetti. Düşman kuvvetleri İstanbul Hükümeti’ne baskı yaparak Uşak’ta asayişin sağlanmasını istedi. Hükümet, Afyon'da bulunan 500 kişilik 23. Fırkayı Uşak’a göndermek istedi. General Milne, fırkanın Kuvayı Milliye'ye katılabileceğini düşünerek bunu kabul etmedi. Eski bir İttihatçı olan İbrahim Tahlakılıç (Dalkılıç) gizli bir cemiyet olan "Müdafaa-ı Hukuk Heyet-î Mılliyesi" cemiyetinin içinde yer almadı.
Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak 30 Temmuz 1919 da "Redd-i İlhak" cemiyetini kurdu. İbrahim Bey’in başkanı olduğu bu cemiyet milli kuvvetlerin halka zarar vermelerini önlediği gibi Uşak’ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı. Halk, Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni destekliyordu. Alaeddin Tiritoğlu, mahallen teşkil edilen ve kendisinin idare ettiği ufak bir milli kuvvetin kumandanı idi. Ayrıca 1920 yılında kurulan Uşak Hücum Taburundan başka, ihtiyat erlerinden 250-300 kişilik silahlı Uşak Milli Piyade Taburu kuruldu. Kısa bir süre sonra merkez, bucak ve köylerden dört bölüklü Uşak Süvari Alayı meydana getirildi. Bu sıralarda Uşak'ta bulunan Kuvâ-yi Milliye ve 23. Fırka (tümen) komutanı İzzettin Çalışlar, ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı koymak için İnay İstasyonu'na Uşak Hücum Taburu'ndan bir bölük göndermişti. Ayrıca cephe komutanlığı, Simav mıntıkasında toplanmış Yunanlar'a karşı taarruza geçen kuvvetlerin, Uşak'ta bulunan birliklerle ve Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yardımıyla desteklenmesini emretmişlerdi. Bu emir üzerine 23. Fırka Kumandanlığı, diğer kuvvetlerle birlikte, Jandarma Yüzbaşı İsmet İnönü kumandasındaki Uşak Hücum Taburu'nu Demirci'ye göndermişti. Çok az olan cephane ve bombalar da bu taburla birlikte yollanmıştı.
Bu sebepten Uşak Cephesi zayıflamıştı. Fırkanın Uşak cephesinde kalan 68. ve 69. alayları, er, at, silah ve giyim itibarıyla zayıf idi. Elde güvenilecek ihtiyat kuvveti olarak yalnız Uşak Milli Piyade Taburu ile Uşak Milli Süvari Alayı kalmıştı. Ve maalesef ki Yunan işgalinden Uşak da nasibini alacaktı. 27 Ağustos 1920 günü düşman kuvvetleri, Alaşehir'den seri bir hareketle Uşak istikametinde taarruza geçtiler. Uşak'taki 23. Tümen'in 1500 mevcudu vardı. Tümen, Uşak'ı örtmek ve müdafaa etmek için Sarayköy-Karakuyu-Karahasan köyleri hattında mevzilenmiş ve sol yanı ile Selikler köyüne kadar uzanmıştı. Kurban Bayramı izni yüzünden Uşak'ta mevcutları az olan Uşak Milli Piyade ve atlı bölükleri bırakılmıştı. Bunlar da Sarayköy üzerine ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı cephe almak üzere o istikamete kaydırılmışlardı. Yunanlar Sandıklı Köyü-Saray Köyü hattına yanaştı. Bu suretle Uşak muharebesi başladı. Yunanlar, Musa çetesinin kılavuzluğu ile gece karanlığında Sarayköy ve Külköy arasında bulunan yüksek kayalara çıkmaya muvaffak oldular.
Daha o gün, Demirci muharebelerinden dönen 44 ve 108 mevcutlu iki tabur ile Uşak'ta bulunan bir hücum bölüğünün geceleyin Yunanlara karşı yaptıkları taarruzla, bu tepeleri ele geçirmek mümkün olmadı. 28 Ağustos sabahı muharebe, düşmanın üstünlüğü ile devam etti. Düşman en az 12000 piyade ve kuvvetli topçu ve süvari birlikleri ile taarruzun ağırlığını Karakuyu ile Külköy arasında bulunduruyordu. Yunan birlikleri yerli halkın direnmesine rağmen 29 Ağustos 1920 tarihinde Uşak'ı işgal ettiler. Uşak'ın işgal altında kaldığı iki yıllık süre içinde Güney ve Doğu Cephelerinde işgalciler yenilgiye uğratılarak bu cephelerdeki savaşlar başarıyla sonuçlanmış ve Büyük Millet Meclisi Hükûmeti de bu süreç içerisinde Garp Cephesi'ni kuvvetli bir hale getirmişti. İnönü Savaşlarından sonra yaşanan acı Kütahya-Eskişehir Savaşlarındaki hezimete rağmen çabuk toparlanan ordumuz, Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu yendi. Bunu Mustafa Kemal Paşa'nın Dumlupınar Meydan Muharebesi zaferi takip etti.
Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Türk kuvvetleri 30 Ağustos 1922 tarihinde Murat Dağları'nın doğu eteklerinde Çal Köyü mıntıkasında Yunan ordularının büyük kısmını kuşatarak yok etti. Türk ordularının imha hareketinden kurtulabilen ve General Franko kumandasında toplanan I. ve II. Yunan piyade tümenleriyle, bir süvari tugayı ve meşhur Palantras Müfrezesi, I. kolordunun taarruzu karşısında 30 ve 31 Ağustos günlerinde Hallaçlar-Kaplangı dağı hattında kesin bir mağlubiyete uğratıldı. General Franko, 1 Eylül 1922 günü ümitsiz bir halde Uşak'ın Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında tutunmaya çalıştı. Sonra da Karlık istikametinde ilerleyen 6. Tümenin önünde tutunamayarak kaçtı. Birlikler, 1 Eylül 1922 günü ikindi vakti Uşak ovasında şehre doğru süratle ilerlerken, şehir yanıyordu. Bu sırada şehre ilerleyen birliklerin başında Kumandan İzzettin Çalışlar bulunuyordu ve 2 Eylül 1922'de Uşak işgalden kesinlikle kurtuldu. 1 Eylül Uşak'ın kurtuluşu olarak kutlanmaktadır.
Yunan komutan Trikopis Türk ordusuna esir düşerek Uşak’taki bir eve getirilmiş ve burada oturan Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkarılmıştır. Bu ev şu an müze olarak ziyarete açıktır. Trikopis'i huzuruna çıkaran Mustafa Kemal Paşa, başkomutan olarak böylece Uşak’a ilk defa gelmiş bulunuyordu. Uşak'a ikinci defa 16 Ekim 1925 tarihinde cumhurbaşkanı olarak ve üçüncü defa ise 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte gelen Atatürk'ün eşi Latife Hanım da İzmir'deki Uşaklı tüccarlar ailesi olan Uşşakizadelerdendir.