Uşak’ta hazine avcılarının bulduğu, bulanların başına türlü türlü işlerin geldiği ve uluslararası şebekelerin peşine düştüğü Karun Hazineleri, Yılmaz Erdoğan’ın Organize İşler serisine konu oldu ve 8 bölümlük Netflix dizisi olarak yayınlanacak.
KARUN HAZİNELERİ, NETFLIX DİZİSİ OLACAK
Uşak’ın Güre köyünde bulunan Karun Hazineleri, ilk olarak define avcıları tarafından çıkarıldı ve hazinelerin başına gelmeyen kalmadı. Hazineler ilk olarak ABD’ye kaçırıldı ve sonrasında merhum Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu tarafından yurdumuza geri getirildi. Fakat hazinelerle ilgili skandallar bitmedi ve 2006’da, dönemin Uşak Valisi Kayhan Kavas’a yazılan bir mektupta Kanatlı Denizatı Broşunun sahtesiyle değiştirildiğine dair durum ortaya çıktı. Müzede yapılan incelemede eserin sahtesiyle değiştiği ortaya çıkmıştı. Kayıp broş 2013’te Almanya’da bulunarak MİT operasyonuyla yurdumuza getirilirken, Karun Hazineleri Organize İşler’in konusu haline geldi.
NETFLIX İLK FRAGMANI KAMUOYU İLE PAYLAŞTI
“Organize İşler: Karun Hazinesi” adını taşıyan dizinin yayınlanan tanıtım fragmanı, Netflix tarafından paylaşıldı. Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği Organize İşler Karun Hazineleri’nde, Kıvanç Tatlıtuğ, Rıza Kocaoğlu, Levent Ülgen, Ezgi Mola ve Demet Akbağ gibi isimler yer alıyor.
KARUN HAZİNELERİ, BÜYÜK ÇABALAR SONUCU GERİ KAZANILDI
Karun Hazineleri, define avcıları tarafından bulundu ve eserler aracılar üzerinden örgütlü şekilde eski eser kaçakçılarına satıldı. 1966’da Güre yakınlarındaki İkiztepe Tümülüsü’nde ikinci bir kaçak kazı yapıldı; mezar odası barutla patlatılarak açıldı ve ardından paylaşım anlaşmazlığı nedeniyle durum jandarmaya ihbar edildi. Operasyonlarda bazı eserler ele geçirildi, ama çoğu daha önce Toptepe eserlerini alan aynı alıcıya ulaştırıldı. Kaçak kazılar sonrası Uşak çevresindeki eserler İzmirli tüccar Ali Bayırlar ve Kapalıçarşı’daki antikacılar aracılığıyla Amerikalı simsara, J. Klejman’a satıldı; eserler Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD’ye gönderildi. 1970’te bu eserlerin bir bölümü Metropolitan Museum of Art’a geldi ve Türkiye’nin bilgi talepleri yanıtsız bırakıldı. 1984’te yayımlanan bir katalogda Lidya eserleri sergilendiği görülünce Türkiye 1986’da müzeye resmi yazı gönderdi; yanıt olumsuz oldu. Aynı yıl ABD gümrük ajanı Charles Koczka ve gazeteci Melik Kaylan’ın sağladığı belgeler eserlerin Türkiye’den kaçırıldığını gösterdi. 1987’de Türkiye New York Federal Mahkemesi’nde dava açtı. Dosyaya sunulan belgeler, eserlerin 1966–1967’de kaçak yollarla ülke dışına çıkarıldığını ve J.J. Klejman aracılığıyla Metropolitan’a satıldığını gösterdi. Mahkeme süreçlerinde, eserlerin Türkiye’ye ait olduğu ve devlet malı olduğu kanıtlandı. 1990’da mahkeme müzenin “zaman aşımı” savunmasını reddetti; MET depoları Bakanlıkça seçilen bilim heyetine açıldı ve Lidya eserleri teşhis edildi. Depolarda bulunan duvar resimleri, kline parçaları ve iki mermer sfenksin, Uşak, Güre, Aktepe ile Manisa, Kırkağaç, Harta tümülüslerinden sökülüp kaçırıldığı tespit edildi; ülkemizde kalan parçalarla uyum sağlandı. Daha sonra MET yetkilileri dava dışında çözüm önerileriyle temas kurdu, ancak Türkiye teklifler değerlendirdi ve reddetti. Sonuç olarak Ekim 1993’te 1960’lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eser ülkemize iade edildi. Bu iade, Türkiye’nin eski eser kaçakçılığına karşı uluslararası platformda verdiği mücadelenin zaferi olarak kabul edildi. Fakat 2006'da eserlerin sahtesiyle değiştirilmesi konusu gündeme geldi ve bu skandal da 2013 yılına kadar konuşuldu.