NEDEN 25 KASIM?
Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden 3 kız kardeşin trajik ölümü yatıyor.
Mirabel Kardeşler: Patria, Minevra ve Maria Teresa Mirabel kardeşler 1960 yılında ülkelerini yöneten diktatör Rafael Trujilo rejimine karşı siyasi bir direniş gösteriyorlardı. Fakat Trujilo için kız kardeşler bir tehdit unsuruydu. Takvimler 25 Kasım 1960‘ta diktatörlüğün askerleri tarafından boğazlanarak ve işkenceye maruz kalarak katledildiler ve ölümlerine trafik kazası süsü verilmeye çalışıldı.
Mirabel Kardeşlerin direnişleri ve trajik ölümü Latin Amerika’da kadın hakları hareketinin bir sembolü haline geldi. Bu yüzden Birleşmiş Milletler genel kurulu 1999 yılında 25 Kasım’ı ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ ilan etti.
Peki Türkiye’de Neler Değişti?
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) ilk 10 Ay (Ocak-Ekim 2025) açıkladığı verilerinde 317 kadın verisi hem kesinleşmiş cinayetleri hem de şüpheli ölümleri kapsayan sayıdır (317 kadın cinayeti+ 76 şüpheli ölüm olarak raporlanmıştır.) açıklamalarında bulundu.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ÖNEMLİYDİ?
Tam adıyla Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesidir.
Kadına yönelik şiddeti bir insan hakkı ihlali olarak görür ve korur. Şiddetin temelinde cinsiyet eşitsizliğinin yattığını vurgular. Şiddetin ortadan kalkması ve ev içi şiddetinin olmaması için devletin toplayıcı ve bütüncül politikalar geliştirmesi gerektiğini söyler. Şiddetin bitmesi ve toplumsal cinsiyet ve eşitliğin hem yasalarla hem de toplumsal yaşamda hayata geçirilmesine katkı sağlar.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN NEDEN ÇIKILDI?
Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden yani İstanbul Sözleşmesi’nden 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararıyla çıkmıştır. Bu ani karar birçok tartışmaya, STK’lar tarafından eylemlere sebep olmuştur. Yapılan resmi açıklamada sözleşmeden çıkılma nedenleri Türk aile yapısına uygun olmadığı, toplumsal değerlerle bağdaşmayan yerlerinin özellikle LGBT+ konuları üzerinden aile bütünlüğüne ve yapısına zarar verdiği öne sürülmüştür. Halbuki sözleşme bireylerin cinsiyet kimliği fark etmeksizin şiddete uğrayan herkesin korumayı amaçlandığı vurgulanmıştır. Kararın hukuka aykırı olduğu sözleşmeyi ilk imzalayan devlet Türkiye iken neden çıkıldığı bunun kadına yönelik mücadeleyi zayıflattığı, kadını birçok temel kavramlarıyla koruyan ve güvence altına alan bu sözleşmenin bir korku evrenine sürüklediği dile getirilmiştir.Kadınlar hayatın her alanında var olmaya, yaşamaya, hakkını savunmaya devam ediyor. Bu sebeple kadını ve bireyi güvence altına alacak her sözleşme ve uygulama medeni bir toplumun en önemli sorumluluğudur.
YAZAN: SELİN COŞKUN




